1 - 17 Mayıs 2009 tarihinde Besta’ya bağlı Garısa alanına TC ordusuna ait savaş uçakları tarafından yapılan hava saldırısı sonucu 4 gerillamız şehit düşmüştür. Saldırının ardından aynı alana yönelik olarak kobra ve obüs topu saldırısı saatlerce devam etmiştir.
2 – 22 Mayıs 2009 tarihinde TC ordusu tarafından saat 12:00 ile 14:00 arasında Zap bölgesine bağlı Çiyaye Reş alanına yönelik olarak obüs topu saldırısı gerçekleştirilmiştir.
3 – 22 Mayıs 2009 tarihinde Kulp’a bağlı Dorşin alanına yönelik olarak TC ordusu tarafından çoğunluğu Xoşika aşiretine mensup korucuların katıldığı bir operasyon başlatılmıştır. Operasyon aynı gün akşama doğru sonuçsuz bir şekilde geri çekilmiştir.
Şehit Düşen Arkadaşlarımızın Sicil Bilgileri;
- Ayrıntılar
Malımıza tak ettiler.
Dilimize tak ettiler.
Tarihimize tak ettiler.
Hepsinden de daha önce, güneşin ülkesi, ülkemize tak ettiler.
İşgal u talan ettiler. Önce üstünden girdiler, akabinde altından girdiler.
Hafifinden başladılar. Aşar aldılar. Ağırlaştırdılar.
Emdiler, alın terimizle ürettiklerimizi. Adına vergi dediler.
İşgal ettikleri Rumeli diyarları bir bir ellerinden çıkınca, devşirme ordusu yeniçeri ocağının kaynağı tükendi.
Vaziyet böyle olunca, merkezileşme dediler. Ve Kürdistan’a askere alma seferlerini başlattılar.
Zulme ve işgale direnen annelerimiz, genç kızlarımız Türk askerlerine esir düşmektense, önce 1836 yılında Garzan’da kendilerini uçurumlardan attılar, kendilerini Botan nehrini attılar. Bu bir direniş geleneğine dönüşünce, daha sonra genç kızlarımız ve annelerimiz kendilerini, Munzurların yalçın kayalıklarından attılar.
Kendilerini Munzur nehrine attılar.
Türk askerleri esir düşürdüğü genç delikanlılarımızı zincirlediler. İhtiyar delikanlılarımızı da zincirlediler.
Doldurdular garnizonlara babalarımızın ve annelerimizin grup grup perperişan dedelerini. Bizim dedelerimizi. Zamanın delikanlılarını.
Katlede katlede alıştırdılar askere.
Katlede katlede alıştırdılar ve dediler ki, bu kanundur.
Dediler ki, devlet malıdır.
Zivimizi, kromumuzu, kütük kütük dalyan cevimizi, davarımızı, keçimizi ve kanımızı , canımızı aldılar götürdüler. Silo silo buğdayımızı, arpamızı, sütümüzü ve peynirimizi, suyumuzu ve elektiriğimizi, petrolümüzü aldılar ve götürdüler.
Stranımızı aldılar götürdüler. Adına türkü dediler.
Çirokumuzu ve destanımızı aldılar ve götürdüler. Adına hikaye dediler.
Adına Keşan’lı Ali Destanı dediler. Robe Cotyar stranını kirlettiler adına Beyaz Gül, Kırmızı Gül dediler.
Maddi ve manevi neye gücü yettilerse gaspettiler, çaldılar.
Yattılar üzerine. Sermayeye dönüştürdüler.
Fabrikaya dönüştürdüler.
Onlar oldular zengin.
Biz olduk fakir u fukara.
Bu bizim hikayemiz midir, bizim hakikatimiz midir?
Bilen bilir, anlayan anlar.
Ama bilen ve anlayanlar bilir ve anlarlar ki, PKK bu hikayeye dur dedi.
Bizim olmayan bu hakikate dur dedi.
Gerçeğin dili ve eylemini başlattı.
Grup kurdu, parti kurdu, gerilla ordusunu kurdu.
Savaştı, direndi.
Betonu yardı. Çatlattı. Yeni nesil dağ çiçekleri açtı, çatlayan beton yarıklarından.
Yenilmez gerilla ordusundan, yenilmez demokrasi ordusuna yol açtı.
Artık yolu açıktır Kürt halkının.
Ama ve lakin tehlikelerde mevcuttur.
Çünkü burası Ortadoğu.
Kurtar, sofra kurmuş bu coğrafyaya.
Kurtlar, sofra kurmuş Kürdistan’a.
Havalar da ayaz ufkunda zelal değil ki.
Sis var, duman var.
Kim bu havayı sever biliniyor.
Çatışmazlık süreci olabilir.
Kaldı ki, KCK’nin verdiği sürede tükeniyor.
Kala kala on gün kaldı.
Yine de Türk demogogların demogogluğu almış başını gidiyor.
En aydın geçinen M. Ali Birand’ta işi laçkalaştırıyor.
Diyor ki, “PKK silahı omzunda dolaşmasın.
O zaman, asker ve polis de üzerlerine gitmez”.
Bu ovalar bizim, bu dağlar bizim.
Bu köyler bizim, bu kasabalar bizim.
Bu kentler bizim, bu ülke bizim sayın çok akıllı Birandlar.
Burada omzunda silah taşıma hakkı da herhalde bizimdir.
Burada omzunda silah taşıma hakkı olmayan da, Türk askeri ve polisidir.
Bu savaşın nedeni, ülkemizin işgal altında olmasındadır.
Bu savaşın nedeni, Türk askeri ve polisinin omzunda silah ülkemizde dolaşmasıdır.
Asker ve polis terk eylesin ülkemizi, ne tek bir asker, ne de tek bir polis ölür.
Ve tek bir gerilla da şehit düşmez.
Hal böyle olunca, ne savaş, ne de barış söz konusu olur.
Ne de ateşkes veyahut çatışmasızlık söz konusu olur.
O zaman, Kürdistan da Özgür olur.
Türk halkı isterse ve direnirse Türkiye’de demokratik bir ülke olur.
ÖZGÜR BİLGE
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna;
1 - 15 Mayıs 2009 tarihinde Gabar’ın Çırav alanında TC ordusu tarafından kapsamlı bir operasyon başlatılmıştır. Köy koruculularının öncülüğünde başlayan operasyonda sabah saat 6:30 sıralarında eylemsizlik pozisyonunda olan HPG gerillalarımız ile TC ordusu arasında temas yaşanmıştır. Skorsky tipi helikopterle indirmelerin yapıldığı operasyonda HPG gerillalarımız çembere alınmak istenmiş ve akşama kadar şiddetli çatışmalar yaşanmıştır.
Yaşanan bu zorunlu çatışmalar sonucunda 6 HPG gerillamız şehit düşerken, tespit edilebilen 7 asker ve korucu öldürülmüş, 30’dan fazla asker ve korucu ise yaralanmıştır. Operasyon 16 Mayıs 2009 günü arazide kısmi birlikler bırakarak geri çekilmiştir.
2 – 10 Mayıs 2009 tarihinde Bingöl’e bağlı Yedisu ilçesi kırsalındaki Şehit Hasan bölgesinin Peri vadisine yönelik olarak TC ordusu tarafından kapsamlı bir operasyon başlatılmıştır. Yoğun olarak kobra tipi savaş helikopterlerinin araziyi bombaladığı operasyonda 11 Mayıs günü Peri vadisinde eylemsizlik pozisyonunda olan HPG gerillalarımız ile TC ordusu arasında 1 saat süren bir çatışma yaşanmıştır. Yaşanan çatışmanın sonuçları bilinmezken, HPG güçlerimiz herhangi bir kayıp vermemiştir.
Operasyon Şehit Xebat ve Şehit Reşit alanlarına kayarak 17 Mayıs 2009 tarihine kadar devam etmiştir.
Şehit düşen arkadaşlarımızın sicil bilgileri;
HPG Basın-İrtibat Merkezi,
20 Mayıs 2009
- Ayrıntılar
Bir cumhurbaşkanının bölge ülkelerine yönelik geliştirdiği her türlü ziyaret, her daim önemli olmuştur. Fakat yapılan ziyaretlerde gerçekleşen açıklamalarda, o ziyaret edilen ülkenin de taraf olması göz önünde bulundurulması gerekilen bir durum olmaktadır. İran devleti son yıllarda geliştirdiği saldırı politikalarıyla, başta Türkiye devletine yönelik ikiyüzlü bir komşuluk ilişkisi içerisine girmiş ve bunun yanında kürt halkının da mazlum mücadelesinde, savaş konseptinde geliştirdiği yaklaşımıyla, tarihten getirdiği mirasını yani kirli devlet politikalarının çıkarı doğrultusunda her türlü yaklaşımı gösterme politikalarını çok çıplak bir şekilde sergilemekten geri durmamıştır.
İlk söylenen kelime üzerinden kabul etmek gerekir ki, türkiye kamuoyunda çok ciddi bir gündem oluşmadı. Seçimlerin öncesine denk gelen bu kelimeler türkiye’de çok ciddi bir etki yaratmadığı gibi seçim sonrası türkiye’sinde, DTP’ye yönelik geliştirilen saldırılarla, seçimin mağlubiyetini bu şekilde hafifletebileceğine ya da siyaseten üstün olamadığı DTP’yi, sözüm ona Hukuk maskesiyle alt etmeyi planlayan ve bunu pratikleştirmeye çalışan bir devlet politikası gündemi oluşturdu türkiye’de.
İşte ne olduysa bu dönemden sonra oldu. Bir gazeteci, KCK yürütme konseyi başkanıyla yaptığı röportajları bölümler halinde gazetesindeki köşesinde yayınlanmaya başladı. Türkiye gündeminde bu röportaj birinci derecede gündemi oluşturdu ve hatta birçok tartışmayı kendi ekseninde geliştirmeye başladı. Kimileri gerçekten de “ARTIK YETER” söylemini daha yüksek sesle ifade etmeye başladılar, kimileri taban politikasıyla 30 yıllık savaş gerçeğini iç içe görmede ısrar eden at gözlüklerini çıkarmayı hiç düşünmediler.
Yine bu dönemde balkanlarda geziye çıkan Gül, “bu sorunu çözmek zorundayız, devletin bütün kurumları bu noktada daha cesaretli bir şekilde tartışıyor” gibisinden açıklamalarda bulundu. Bunun yanında “fırsat” tan da söz etti. Ondan sonra herkesin diline dolanan bir fırsat kelimesi hayata gözlerini açtığı gibi bu hızlı söylemlerin arkasında ciddi bir açılımın olup olmayacağına dahi bakılmaksızın milliyetçisinin, ulusalcısının, hatta aydınının da ağzına farklı cephelerden gelip yerleşti.
Hükümette buna benzer söylemler geliştirildi. İsimlerin Kürtçe olabileceğinden tutalım da, anayasanın değişmesine yönelik kimin ne önerisi varsa açıklansın gibisinden açıklamalar yapılarak, aslında kürt sorununun türkiye’de sadece bir hükümetin değil, genel anlamda toplumun ve türk devletinin bütün dokularının ortaklaştırdığı akıllarıyla çözümü geliştirebilecekleri bir sorun olduğunu bu söylemlerle çok yakıcı bir şekilde hissettirmiştir.
Sonraki günlerde Gül, bu sefer de Suriye’ye yaptığı ziyarette yine çeşitli kelimeler kullanarak, türkiye’deki gündemler halkasına bir yenisini daha ekledi. “herkesi göreve çağırdı”, “bu konuda inisiyatif aldığını” söyledi. Bir cumhurbaşkanı olarak bunların söylenmesi elbette çok önemlidir. Fakat burada da dikkatten kaçmayan bir nokta var ki, iran’da yapılan söylem de geçerli olan bütün noktalar, Suriye içinde geçerli olmak zorundadır. Özellikle son yıllarda kürt halkına yönelik acımasız saldırılar geliştirilen Suriye devleti bu sorunda taraftır. İran’ın yaptığını Suriye’de neredeyse harfiyen uygulamaktadır. Bunların kürt halkına yürüttükleri temel politika, kürt-türk çatışmalarının derinleştirilmesidir. Eğer cumhurbaşkanı bunların farkında ve bu temelde oralardan bu söylemleri yaparak onlara da mesaj vermeye çalışıyorsa, bu politikayı ve girişimleri sürecin gelişmesine önemli katkılar sağlayacak tutarlı diplomatik adımlar olarak değerlendirmek ve algılamak kaçınılmaz olacaktır. Fakat söylemlerde bunların olması rağmen, bu devletler ile kendi köklü devlet geleneklerinin komplocu siyasetinde yeni bir saldırı konseptini hazırlamak amaç ise, bunun başarı kazanma şansı fil’in İngilizceyi öğrenebilme şansından daha azdır. Bu noktaları özellikle 29 mart’tan sonra gelişen dönemde daha iyi görmeleri gerekmektedir. O temelde şunu net bir şekilde görmek gerekir ki; bu sorunun çözümünde bir noktadan başlanılarak bütün düğümler peşi sıra çözüme kavuşturulmak zorundadır. Kendi dinamikleri içerisinde geliştirilecek çözüm her zaman daha kalıcı olacaktır. Bu temelde şimdiden felaket tellallığı yapmak gibi bir amacımın olmadığını belirtebilirim. Fakat açıklamaların çok olmasına rağmen, adımların biraz rötarlı olması da (en azından iyimserliğimle ben gelişmeyen adımları rötarlı olarak görüyorum) dikkat çekmektedir.
toprak cemgil
- Ayrıntılar
HPG Basın-İrtibat Merkezi
19 Mayıs 2009
- Ayrıntılar
Şehit Orhan Yılmazkaya devresinde düzenlenen törende Mayıs ayının, Mahirlerle başlayan Hakilerle Ferhatlarla Necmilerle devam eden ve bugünde Orhan Yılmazkayalarla sürdürülen direniş geleneğinin yükseltildiği bir ay olduğu vurgulanmıştır. Bu büyük şehitlerin anılarına bağlılığının bir gereği olarak mücadelenin her alanda daha da yükseltilerek büyük Enternasyonalist Şehit Orhan Yılmazkayanın da söylediği gibi Kürt ve Türk Halklarının mücadele birliği için bundan sonra da bu mücadele devam edecektir sözüne bağlı kalınacağı sözü verilmiştir.
Törende bir konuşma yapan HPG Anakarargah komutanı Sofi Nurettin Yoldaş, Mayıs ayının şehitler ayı olduğunu ve bu anlamda “Haki Karer şahsında partileşen PKK, halkların kardeşliği ve Kürt halkının özgürlüğü temelinde binlerce şehidi olan şehitler partisi haline gelmiştir. Bu şehitler Kürt halkının varlığının ve geleceğinin teminatı ve özgürlüğünün güvencesidirler. Biz HPG olarak bugünkü direnişimizi böyle bir mirasa dayandırarak Agitler, Zilanlar, Adıllar, Sidarlar ve Nudalarla başta Rêber APO’nun özgürlüğü, Kürt halkının özgürlüğü ve halkların kardeşliği temelinde Özgürlük, Demokrasi ve Meşru Savunma gücü olarak üstümüze düşen görev ve sorumluluklarımıza sahip çıkacağımızı belirtiyoruz” dedi.
HPG Basın-İrtibat Merkezi
19 Mayıs 2009
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna;
11 Mayıs 2009 tarihinde Esendere kırsalında Operasyon yapan İran ordu güçleri ile HPG gerillalarımız arasında bir çatışma yaşanmıştır.
8 saat süren çatışmada İran ordusu tarafından ağır teknik silahlar kullanılırken, yaşanan şiddetli çatışmaların ardında tespit edilebilen 30 İran askeri öldürülmüş ve yaralanmıştır. Yine öldürülenler arasında 3 korucu başının da bulunduğu çatışmada 3 HPG gerillamız şehit düşmüştür.
Şehit düşen arkadaşlarımızın sicil bilgileri;
HPG Basın-İrtibat Merkezi
18 Mayıs 2009
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna;
1- 15 Mayıs 2009 tarihinde Gabar’ın Çırav alanında TC ordusu tarafından kapsamlı bir operasyon başlatılmıştır.
HPG güçlerimizin eylemsizlik pozisyonunda olmasına rağmen başlatılan bu operasyon sonucunda, Güçlerimizin üzerine imha amaçlı gelen TC ordusu ile gerillalarımız arasında savunma amaçlı zorunlu çatışmalar yaşanmıştır.
Halen devam eden operasyon ve çatışmalar hakkında ayrıntılı bilgiler daha sonra kamuoyuna açıklanacağı gibi, yaşanan bu operasyon ve çatışmalar konusunda kamuoyunu duyarlı olmaya çağırıyoruz.
2- Bu sabah (17 Mayıs 2009) saatlerinden itibaren Diyana’ya bağlı Xakurke bölgesinde bulunan Musoloke, Gunde Cennete köyleri ve Şehit Beritan alanlarına yönelik olarak TC ordusu tarafından obüs topu saldırısı başlatılmıştır. Saldırı halen devam etmektedir.
3- 11 Mayıs 2009 tarihinde yaşanan bir kaza sonucu Berxwedan ()ve Hogır () adındaki 2 gerillamız şehit düşmüştür.
Kaza Sonucu Şehit Düşen Arkadaşlarımızın Sicil Bilgileri;
HPG Basın-İrtibat Merkezi
17 Mayıs 2009
- Ayrıntılar
Siz hiç gökyüzünü bilir misiniz? Gece yatmadan önce seyre daldığın milyonlarca yıldızı, daha kaybolmadan sabah vaktinde yerlerinde bulmanın heyecanını tattınız mı? Bir dağın zirvesindeyken, altında kalan bulutlarda her renge bürünen gün ışınlarını hiç hafızanıza kaydedebildiniz mi? Yoksa bunları sadece ünlü ressamların tablolarına mı borçlusunuz?
Siz hiç birbiri arkasına dizilmiş, her biri bir tarafa koşuşan ama bir o kadar da ahenk içinde çalışan karıncalardan emek dersi aldınız mı? Ya da hiç ummadığın yerde karşına çıkan ve bir anda da kaybolan yabani keçilerden hızlı ve gizli olabilmeyi öğrenebildiniz mi? Peki gece gündüz demeden oyun oynamaya doyamayan sincaplardan, tüm dünyayı bir kenara bırakarak çocukluk nasıl yaşanılır anlayabildiniz mi? Kuşların sesindeki, atların gözlerindeki mananın sırrına erebildiniz mi? Yoksa siz tüm bunları La Fontaine’nin fabllarına mı borçlusunuz?
Siz, düşen bir palamudun filiz vererek toprağa ulaşmasını ve ardından kök saldığını görerek bundan yaşam mücadelesinin nasıl verilebileceğini öğrenme başarısını gösterebildiniz mi? En basit bir canlının milyonlarca yıllık bir geçmişe sahip olduğunu doğanın dilinden dinleyebildiniz mi? Peki siz sıradan bir meşenin yaprağındaki desen ile kendi yaşamınızın akışı arasındaki bağı kurabildiniz mi? Yoksa siz tüm bunları ortaokuldaki biyoloji derslerine mi borçlusunuz?
Siz, kendisi aç iken ekmeğini size veren bir arkadaştan yeni bir toplum nasıl oluşturulur öğrenebildiniz mi? Ya da kendisi yaralıyken size gülümsemesini bilen bir yoldaşın yarattığı umuttan haberiniz var mı? Peki ufak bir çakı ile mevzi kazarken tüm insanlığı tasarlayan bir savaşçıdan insanlık bilinci aldınız mı? Tüm bunlara rağmen halkına karşı kendisini borçlu hisseden gerilladan vicdan nasiplenebildiniz mi? Yoksa tüm bunları çocukken okuduğunuz kahramanlık öykülerine ya da izlemeye doyamadığınız Hollywood filmlerine mi borçlusunuz?
Çok bilmişler okur mu bu yazıyı? Pek sanmam…
Çok bilmişler cevaplayabilirler mi bu soruları? Hiç sanmam…
Dağlar zaten bizim. Şehirler de sizin olsun diyeceğim ama kusura bakmasın çok bilmişler; herkese müjdeler olsun ki, yeniden düzenlemek için, şehirleri de alacağız kirli ellerinden.
16. 05.2009
Bışar Andok
- Ayrıntılar