Basına ve Kamuoyuna!
1. 31 Ekim günü 23.00-24.00 saatleri arasında Medya Savunma Alanları’na bağlı Kandil’in Kani Cenge alanı ile Sûrede köyüne yönelik işgalci TC ordusu tarafından savaş uçaklarıyla bir bombardıman düzenlenmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 30 Ekim günü saat 09.00 sularında Şırnak’ta bulunan Dara Tugay Komutanlığı’na ait askeri bir araca yönelik gerillalarımız tarafından bir eylem gerçekleştirilmiştir. Eylemde araç tamamen imha olurken düşmanın ölü ve yaralıları tarafımızca netleştirilememiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 29 Ekim günü 20.00 ile 21.00 saatleri arasında Medya Savunma Alanları’na bağlı Xınere’ye yönelik işgalci TC ordusu tarafından savaş uçaklarıyla bir saldırı düzenlenmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna
1. 27 Ekim günü saat 20.00’da Ağrı’nın Doğubeyazıd ilçesinde bulunan subay lojmanlarının güvenliğini alan nöbetçi kulübesine yönelik olarak gerillalarımız tarafından bir eylem gerçekleştirilmiştir. Düşmanın ölü ve yaralı sayısı tarafımızca netleştirilemezken, eylemden sonraki gün sabah saatlerinde 3 ambulansla buradaki düşman kayıpları Ağrı’ya götürülmüştür.
- Ayrıntılar
Kendisi olamayanların, yani özgüvenden yoksun olanların varacağı yer başkasına dayanarak yaşama arayışları olur. Bir kere insan kendisine güvensizliği yaşasın gelecek olan artık hep kendisine dayanak aramasıdır.
Son yazımızda belirttiğimiz gibi, “Çok uzatmadan böyleleri çok fazla öbür dünyalara bağlı yaşarlar, böyleleri çok fazla yalana dayalı yaşarlar, böyleleri çok fazla başkalarında yardım beklerler, böyleleri çok fazla tekniğe dayalı ya da çok fazla tekno manyak olarak yaşarlar, böyleleri çok fazla komplo teorileriyle yaşarlar” misali hep çarpık yaşarlar.
İnsan niçin tekniğe aşırı güvenerek yaşar, ya da tekniğe neden bu kadar bel bağlar, ya da neden teknik donanım yoksa insanlar kendilerini eksik ve yetersiz hissederler, ya da neden hep en iyi tekniği bulabilmek için olmadık taklalar atılır ya da ne bilelim neden tekno manyak olunur? Soruları böyle sıralamak mümkündür.
TC devlet yetkilileri oldum olası özgürlük hareketi karşısında en iyi teknik donanımla çıkmayı kendilerine en büyük baş arayış saymışlardır. Öyle ki gerillanın güçlülüğünü çoğu zaman gerillanın ellerinde bulunan büyük teknik donanıma bağlayanlarda doğrusu az olmamıştır. Hatırlayanlar bilir, dönemin sarışın faşist ABD ajanı hanım bizlerin Dersim eyaletinde helikopter hatta kobra tipinden kullandığımızı belirtmişti. Ve nice uçak savarlar, füzeler hem de Stinger türünden olanlarına sahip olduğumuzda doğrusu az söylenmedi. Ve güya ABD’liler bize hep en kaliteli olan M-16 silahlarını da bu zihniyet sahiplerine göre de az vermemişlerdir.
Bilemiyoruz ama Kürdistan’da geçmişte yaşanan birçok direnişte aynı söylemler tekrarlanmıştır. Örneğin Ararat direnişinde güya “binlerce Kürt isyancı katılmış da bunun için kahraman Türk askeri zorlanmış ve bunun için Ağrı direnişi geç ezilmiştir.” Onbinlerce Kürt direnişçisinden bahsediliyor tarihi belgelerinde. Ama direnişin lideri olan Nuri İhsan Paşa ise “bırakın on binlerce direnişçiyi keşke 500 savaşçım olsaydı” diye dert yanıyor. Demek istediğimiz şudur: kendine güvenmeyen zihniyetin, -belki de tarihe karşı haksız oluşundan dolayı duyduğu korkudur- ki bu öz güvensizlik oluşmuş olsun-varacağı yer böyle hayal mahsullü senaryolar üretmesidir.
Evet, özgürlük gerillasının ne kadar gelişkin tekniğe sahip olduğunu, bunu söylemeyenler ise ne kadar dağla bir olduklarını, güya ne kadar dağa alıştıkları yine felaket eğitimlerde geçtiklerini, bu konuda hızını alamayanlar hemen dünya da TC devletiyle araları ne kadar kötü devlet varsa hepsinin de gerillaya eğitim veriyordur gibisine hayalli senaryolarda üretiyorlar. Bunun karşısında TC ordusunun tekniğinin ne kadar eski ve gereksiz olduğu, -son zamanlarda bunu polis teçhizatı için söyler oldular,- yine ne kadar eksik ve yetersiz ve eğitim gördükleri, yine ne kadar dağlarda uzak yaşadıkları derken dünyanın en fakir fukara asker tipini bize çizerler.
Tüm bu hikâyelerin varacağı yer nedir peki?
Öncelikli olarak dünyanın neresinde gelişmiş olan bir teknoloji varsa hemen onun peşinden koşulur, bunun için ne kadar gelişmiş ölüm tekniği varsa ne pahasına olursa olsun satın alınmak istenir, hatta bunun için kalas gibi olan adamlar takla bile atarlar. Silah ise silah, izleme teknikleri ise izleme teknikleri, savunma tekniği ise savunma tekniği, ileri teknoloji ise ileri teknoloji, yeter ki yeni marka olsun, yeter ki Ortadoğu’da bulunmasın, yeter ki biçimi güzel olsun, yeter ki başkalarının verdiği veriler göz kamaştırsın. Yeşil faşist olan başbakanın iki de bir predatörlerin, heronların, süper kobraların peşine nasıl takıldığını bilirler. TC’nin Mehmetçik ve polisçik basınına bakanlar ise neredeyse birçok sayfası dünyanın en gelişmiş ölüm tekniklerine ayırdıkları her halde gözlerden kaçmaz.
Evet, işte özgüvensizliğin yarattığı tekno manyakların varacakları sonuçlardan sadece birkaç tanesini sıraladık. Siz bu çökmüş ve dengesiz ruh haline bir de geri bırakılmış, eğitimsiz, donanımsız derken, küçüklük kompleksli durumu da eklerseniz ortaya çıkacak olan tümden kendisini pazara sunan, af buyurun ama kendisine alıcı arayan o maluma benzeyen bir durum ortaya çıkar.
TC devleti, hükümetleri, teknokratları, müsteşarları, cümle cemaat ordusu ve ne varsa hepsinin ortak fobileri; “yetersiziz, eksiğiz, geri kalmışız, tek başımızayız, dostumuz yok, herkes bize düşman, çevrelenmişiz, kuşatılmışız, bizi parçalamak ve bölmek istiyorlar” gibi hastalıklı fikirlere sahip olmalarıdır.
Siz düşünün böyle düşünen, böyle var olan, böyle yaşayan bir zihniyet, ruh halinin yapacağı ilk elden ne olabilir? İlk elden böylelerinin yapacakları ellerini uzatarak yardım aramalarıdır. Ve bu yardımı da tabii ki kimden isteyeceklerdir diye sorarsak, verilecek cevap kesinlikle bu dünyanın en vurucu güçlerinden denilecektir.
İşte tekno manyaklık dediğimiz durumun kendisi de zaten budur. TC devleti ve yetkililerinin kendilerine güvensizliklerinden kaynaklı dünyanın neredeyse her yerine kendilerini pazarlayarak sözde güven tazeliyorlar. Hâlbuki öz güvensizlik teknikle giderilmez. Giderilemez de. Özgüvensizliğin giderilmesinin birinci yolu ruh halini düzelterek vicdanen rahatlamaktan geçer. Öncelikli olarak suçlu durumdan kendini çıkararak rahatlamaktan geçer. Başka halklara karşı işlenen onca suçu itiraf ederek kendisiyle yüzleşmekten geçer. Belki de TC devlet geleneğinde merhamet yoktur. Ama unutulmasın ki bu coğrafyada yaşayan Ermeniler kadar merhametli kimseyi bulamazsınız, Asurîler kadar kimseyi merhametli bulamazsınız, Kürtler kadar kimseyi merhametli bulamazsınız, Yunanlar kadar kimseyi merhametli bulamazsınız, evet Romenler gibi, Araplar gibi, Türkmenler gibi, Lazlar gibi, Çerkezler gibi, Aleviler gibi, Yezidiler gibi ve gerçekten bu toprakların ne kadar renkli kavmi ve dini inanç gurubu varsa hepsinin merhametli olduklarına inanarak kendinizle yüzleşerek, suçlarınızı itiraf ederek kendinize gelirseniz, öz güvensizliği aşacak ve biraz da olsa güven dolu olarak tekno manyak olmaktan kendinizi kurtararak normal insan olmayı başarabileceksiniz.
Kasım Engin
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 24 Ekim günü akşam saat 19.00’da Hakkari’nin Gever ilçesi ile Van yolu üzerinde gerillalarımız tarafından bir eylem gerçekleştirilmiştir. 4 panzer tarafından korunan ve içinde 50 polisin bulunduğu otobüse yönelik gerçekleştirilen eylemdeki düşmanın ölü ve yaralı sayısı hakkında net bir bilgiye ulaşılamamıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 25 Ekim günü saat 11.00 sularında işgalci TC ordusuna bağlı birlikler Medya Savunma Alanlarına bağlı Kaşura’nın Orê köyü çevresine girmişlerdir. Burada gerillalarımızın direnişiyle karşılaşan TC ordusu askerleri ile gerillalarımız arasında çatışmalar yaşanmış, yaşanan çatışmalarda düşmanın ölü ve yaralıları tarafımızdan netleştirilememiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 24 Ekim günü 14.30-17.00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Metina’nın Axin ile Hakkari Tepelerine yönelik olarak işgalci TC ordusuna ait savaş uçakları tarafından hava saldırısı gerçekleştirilmiştir.
- Ayrıntılar
Savaşın Ezgili Şarkısı
Tokluk uğruna aç toprakları süren biz değil miyiz?
Güzellik uğruna çirkin savaşları veren biz değil miyiz?
Namlular gölgesinde aşkları,
ölümler denizinde dostlukları kuran biz değil miyiz?
Demek ki ölüm
korkutmuyor artık
Demek ki gelecek yakın
Ha bugün ha yarın, varacak olan biz değil miyiz?
BERİTAN HEVİ
Tüm şiirler, romanlar, türküler İstanbul Edebiyat Fakültesi'nden Yaşam Üniversitesi'ne taşınacaktı Gülnaz'ın çantasında ve edebileştirilecekti Bêritan'ın yaşamında.
İlk özgürlük havasını Cudi'de soludu Gülnaz. Bêritanlaşacaktı doruklara yakışırcasına.
Hiç bu kadar yürümemiş, hiç bu kadar yorulmamıştı. Onca yorgunluğa rağmen, yaşadığı duyguları her zamankinden farklıydı. Müthiş bir haz ve rahatlık vardı yüreğinde Bêritan'ın. Coşku ve morali en üst düzeyde yaşıyordu. İnsanlara karşı yaklaşımındaki kazanımcılığı ve sınır tanımayan paylaşımcılığı dikkatlerden kaçmıyordu. Bu özellikler yüreklerde derin bir iz bırakıyordu.
Bu yürek nasıl girdi her bir yoldaşın yüreğine? Neydi yürekte somut bulan ve derin iz bırakan? Gelin birlikte gidelim geçmişe. '92'in karesinde tek tek anılar ve yaşanılanlara geri dönelim birlikte.
Geliye Azadi denilir adına bu toprağın. Özgürlük Vadisi! Özgürlüğe susamış insanların özgürlükle kendini varetme savaşımları ülkenin her toprak parçasında yaşandığı gibi burada da yaşanır.
İlkler bu vadide yaşanır o insanlarca. Yıllar boyu yaşamlarında iz süren ilkler! İlk çelişkiler, ilk paylaşımlar, ilk güzellikler, ilk şaşkınlıklar, ilk kişilik çatışmaları, kendini varetme savaşımları yaşanır bu topraklarda.
İlklerin en güzeli ve en deriniyle burada Bêritan daha bir anlam kazandırır kendisine.
Yeniydi Bêritan da diğer arkadaşlar gibi. Savaşa yabancılığımız hat safhadaydı. Hep yolcu uçakları görmüştük yüksek semalarda uçarken ya da filmlerde izlemiştik birilerinin canına kastederken. O yüzden gariptik böylesinin yaşamımızda yer almasına. Daha yeni emeklemeye başlayan çocuklar misali yürümeye yabancıydık anlayacağınız. Demir pençeli kuşlara karşı nasıl korunacağımız noktasında da belirginleşen bir düşüncemiz yoktu.
'Heval no! Bir şeye ihtiyacınız var mı?
Bêritan'ın bu noktadaki farklılığı şuydu yoldaşlar! Kendisi giriyordu inisiyatiflice işlerin içine. Anladığı, kavradığı düzeyle doğru-yanlışı birbirinden ayırt ederek, öngörüyle mevzilendirmesini yapıyordu arkadaşların. Bir de tek tek dolaşırdı mevzileri. Kulaklar yürekten gelen sesi işitirken, gözler parıldardı:
-"Heval no! Bir şeye ihtiyacınız var mı?"
Çoğu kez 'yeni şervan' deyip sıyırırız kendimizi ya da bizden biraz kıdemli eski arkadaşlardan bekleriz birşeyleri. Bêritan yoldaş, yaklaşımlarıyla bunu kıran bir özelliğe sahipti. 'Uzun yol yürüyüşlerinde zaman zaman zorlandığımızda, yeni şervan olan Bêritan'ın silahlarımızı alıp, elimizden tutarak bizi yürütmeye çalışması ne kadar büyük moral verirdi biz yeni şervanlara.'
Bireyin devrimde karar kılarak kendini katması ve bununla kendini yaratmasının somut örneğini Bêritan yoldaşta görmedik mi tarihimizde? Kendini sonsuz adamışlık düzeyi insanı bu kadar güzelleştiren husus olmuyor mu? Bu kadar kısa ancak dopdolu, capcanlı geçen yaklaşık iki yıllık bu yürüyüşe neler neler sığdırılmamıştı ki, ne güzellikler, yücelikler içine almamıştı ki? Çıkan sonuç, bizler açısından devrime katılım konusundaki kararlılık düzeyinin belirleyiciliği oluyor. Ve bunu en yakıcı kendi duruşuyla gözler önüne seren BÊRİTAN GERÇEĞİ.
Yoldaşlık ruhunun en güzelini O'nun şahsında da gördük. Onda insana yaklaşım son derece yargıdan uzaktı. İncitmeden, zorlamadan ve dıştalamadan geliştirilen ilişkiler, yakalanan derin paylaşımlar, 'kavgalı olduklarıyla bile acı vermeyen bir ilişkiyi yakalayarak, yoldaşlığa yaklaşımın nasıl olmasını pratiğiyle çarpıcı koyuyordu.
Sol anahtarı bulmuştu
Artık kış gelmiş, Özgürlük Vadisi beyaz elbiselerini giymişti. Tüm birlikler eğitim sürecine girmişti. Eğitme noktasında kendisine ve çevresindeki arkadaşlara karşı olan duyarlılığıyla Bêritan arkadaşla başka bir anı karesinde karşılaştık.
Oluşturulan gruplara ders verirken, akşam saatlerinde konuk olduk mangalarına. Küçük fanusun etrafında daire şeklinde, yüzüstü uzanan arkadaşların o anki düşüncelerine tanık olduk, bir de oldukça sabırlı, istekli ve teşfikvari yaklaşımlarıyla Bêritan yoldaşa. Amaç net ve bunun için de karar kesin!
-Eğer okuma-yazmayı öğreneceksek, o halde sistemini oturtmalıyız, derken, kendisini kırmak istemeyen arkadaşların farkındadır. Tabii sıkılan ve bu işi istekle yapmayan arkadaşların tepkilerini de alıyordu. Alttan alta gülüş ve bakışıyla köşede oturan bir arkadaş dikkatini çekiyor, hemen "Ne oldu, sen niye okumuyorsun?" derken arkadaşın sıkıldığını anlamıştı.
Sıkıldığını söylememiş, keyfi yaklaşımlarını da kamufle edememiş, utangaç bir çehre yansıtmıştı ortama. Hemen arkası geldi bunları dağıtmaya yönelik.
-Başkanın bir çözümlemesini okuyorum. Haydi gel, sesli okuyorum, sen de dinlersin, derken, ona okumayı sevdirmenin başka bir yolunu bulduğu için de keyifliydi Bêritan. Çözümsüzlüğü görmedik, hep bir alternatif vardı. Buna karşı yaşam sevgisi güçlü olan bir insan ancak bu kadar kararlı bir yaklaşımın sahibi olabilirdi.
Birçok kez Bêritan'ın tok sesiyle Dersim türküleriyle oduna gittik. Mevzi yaptık, mangalarımızı onardık, dik tepelere vurduk su getirmek için. En çoksevdiği; hep doğallığıyla türkü söylemekti.
Sol anahtarını bulmuştu Bêritan. Yaşamın, sevginin, yoldaşlığın ve paylaşımların sol anahtarıyla söylediği türkü, ne büyük bir ezgili direniş türküsüne dönüşmüştü sonraları.
Günleri, sesleri, dakikaları geçirdik. 'Keşke yapsaydık, keşke tanısaydık' dedik bizler de. Ormanlığın içinde yürürken, en güzel gülüşlü fotoğrafı hayalimizde bir kez daha canlanırken, anılarda belleğimizde yer edindi Bêritan yoldaş.
En sıcak zamanlarda bile ateş yakıp, önünde oturduğu, ateşin sevdasını yüreğinde hissettiği başka bir kareye gittik, başka bir arkadaşla. Ateşe karşı duyulan sevgi de farklıydı Bêritan'da. O'nu izlemek ne büyük sabır veriyordu, ne güzelliklere gidiyordu her bir alevin savruluşunda. Kızıl közleri avuçlama istemi doğuyordu yüreğinde. Kırık figürleri tek tek yorumluyordu çevredekilere. Figürlerde gizlenen dans edişlere daha bir anlam yüklüyordu. Renkler yaşamda, sevdada en güzelini çağrıştırıyordu Bêritan'ın beyninde. Kırık figürlerin renk kuşağında, en çok sevdiği eflatun renginde neler görmüştü, neler hissetmişti sizce?
'Özgürlükle nişanlandı'
Yüreğinin dökümlerini yazma istemi gelişince karanlık gecelerde, yardımına çok sevdiği ateş gelmez miydi? Topladığı odunlardan yaktığı ateşin önünde saatlerce yazdığı yazıları, şiirleri kendi sesinden sonrasında yüreğimizi ısıtırcasına dinlemez miydik? Ya da geceye arkadaşlık eden dolunayla paylaşımları, acıları yazmaz mıydı deftere? Ne büyük huzur duyardı ayışığında. Dolaşmak, yazmak, ay ışığıyla, saatlerin, günlerin arkadaşlığı ile ulaşmak derdi Başkan'a.
"Savaştıkça güzelleşir insan be yoldaşlar" diye girdi manganın içerisine neşeyle. Meraklı bakışlar arasında kendisini hazırlamaya başladı gideceği eyleme. Karanlık ve puslu gecelerde, türkü tadında öfkesini dillendireceği silahını aldı. "Temiz!" diye geçirdi içinden. Gözleri ışıl ışıl parlıyordu, yüreğin yansıması misali! Ancak güzel olan sevilir, öyle ya güzelleşmek için çabalayan da.
Eylem dönüşü uzaktan gördük Bêritan Yoldaşı. Yüzünün sarılı oluşunu görünce, bir tuhaf oldu yüzler. Tepeden kendisini arkadaşların yanına bıraktığında, gözlerinden hüzün, umut, mutluluk karışımı aynı anda okunuyordu. Buruk bir ses tonu hakimdi. Buruktu, çünkü geride 44 özgecan yoldaşını bırakmıştı. Ne de coşkulu halay çekmişlerdi eylem öncesi, "ez xelefim" parçasıyla. Ortama bir hüzün çöktü. İlk elden pansuman yapmak için geldiler Bêritan yoldaşın yanına. Kafasını iki yana salladı ve yara alan yanağını çevirip, gülümseyerek,
-"Nasıl güzelleşmişim değil mi?" derken, savaştıkça varolan, savaştıkça güzelleşen, daha çok yüreklere dem vuran özgecanlara götürdü bizleri.
Ta Cudi'den başladık, Geliye Azadi'ye kadar geldik Bêritan Yoldaşla. Coşkusu, özlemi, acıları, kararı, inadı, doğallığı, paylaşımları ve derin yüreği ile türküler tadında yaşamını dinledik yoldaşların ağzından, sevgi yüklü sözcüklerle.
Bazen iç çekişlerle başlayan gözyaşlarına tanık olduk, bazen de O'nu tanımanın gururuyla buruk bir ses tonuna. En temelde onların yüreğinde iz bırakan; yoldaşlarına karşı gösterdiği ilgi ve paylaşımcılığıydı Bêritan yoldaşın.
Özlemle anıyorlardı, EYLEM GÜZELİNİ!
Her bir nota ne kadar da güzelleştirmişti söylenen türküyü. Ustaca kullanılan müzik aletleri ne kadar güçlü bir sesi ortaya çıkarmıştı. Hep kulaklarda çınlayan ve ritmiyle yüreklerde somutluk bulan....
Bütün kalıpların parçalanmışlığını, doğallığın yanısıra ölçülü ve ilkeli bir duruşu görmedik mi O'nun şahsında? Onca geri yaklaşımlara karşı incinse de güzel yüreği, onların karşısındaki inatçı ve iddialı yaklaşımlarını anımsadık yine. Bağımsız duruşuydu aykırı olarak görünen ya da korkuyla yaklaşılan. Hep bastırma istemi yaşıyordu kadının gerilikleri, Bêritan'ı. Kendisi gibi olmaktan uzak, birileri gibi olmaya karşı ne kadar mücadele verdi Bêritan. Acılar yaşansa da yüreğinde, güzellikler hep kamçılıyordu, çirkinliklere ve geriliklere karşı durduğu için. Özgürlüğün gerekleri daha da somutluk bulmuştu bu yaşamda. Başkan'ın kadında yüzyılların köhnemişliğini nasıl atom misali parçalara ayırdığına bu yaşamda tanık olmuştu.
Özgürlükle nişanlanıp sözleşmesini O'nunla yenilemişti toplumun tüm çirkefliklerine inat! Arayış ve özlem dolu yüreğiyle sevdasının yönünü ülkeye çevirmişti.
Günler geçtikçe sevdası daha bir belirginleşti Bêritan'ın düşüncelerinde, akıp giden coşkulu bir nehir oldu yüreğine. 'Yaşamın ve sevdanın nasılı' somutluk kazanmıştı, Munzur'un paklığı ve coşkusu misali!
Bir istem gelişti, kilometrelerce öteye taşındı beyaz sayfanın sırtında.
-"Önderliğin çözümlemelerinden yararlanarak, bir roman denemesi yapmak istiyorum."
Yaşama, insanlığa, özgürlüğe olan ilgisini bir şekilde çözmeye çalışarak ifade edecekti Bêritan Yoldaş. Daha bir anlam kazandıracaktı yaşananlara tarih açısından. Bir belge olarak da günümüze taşırılma amaçlanmıştı belki de, kim bilir?
Bembeyaz doğa geride bırakılırken, baharın açan kaç renginde pratik heyecanı sarmıştı yürekleri. Ne yoğun istekti? Savaşa aktif katılma, komutanlığında yetkin bir duruşu sergileme noktasında iddialı ve kararlıydı Bêritan. Daha düzenlemeler okunmadan, neler yapacağına dair en küçük bir ayrıntıyı bile kafasında netleştirmişti. Savaşın ezgili türküsünü söyleme düşüncesi ile dolup taşıyordu yüreği. Silahla, savaşla daha bir yakınlaşacaktı özgürlüğe.
Düzenlemeler okunduğunda, Bêritan'ın adı basın kurumunaydı. Kaldırmakta çok zorlandı, ama reddetmedi.
- "Örgütün ön gördüğü şekilde katılım sağlayacağım. Gereklerini layıkıyla yerine getirmeye çalışacağım. Fakat savaşa daha aktif katılmayı istiyordum." dedi.
Teslim olacağını sandılar!
Buruktu, çünkü çok uzun süredir birlikte olan yoldaşlarından uzak kalmak, ayrı düşmek zorlamıştı O'nu. Çelişkiyi görmüş, iyi çözümlemişti. Ne yoldaşlarını ne de örgütü zora sokmayacaktı. Yapılmak istenen geriliklere karşı kararlı duruşu sergileyerek, daha bir mana kazandıracaktı Bêritanlığına.
Zaman tünelinde yolculuğumuza devam ediyoruz. Son durak, Ekim 92 dilimi!
Coşkuların en büyüğünü, paylaşımların en derinini, güzelliğin en yücesini, direnişin en şahikada seyredişini duyumsuyoruz.
Özgürlük doruklarında ihanetçilere karşı söylenen türkülere yenileri eklenecekti. Tok sesleri çınlayarak yayılacaktı Lelikan'ın uçurumlarından ülkeye.
Bir türkü olacaktı direniş, dillerden dillere. Doruklarında boy veren, Bêritanca söylenen. Özgürlük çiçekleri bu türküyle daha bir coşkulu halaya duracaktı, reyhan tadında.
Bir farklı güzelleşmişti Bêritan o gün! Raxtını, silahını kuşanmış, diline doladığı türkünün ezgisiyle koşar adımlarla yaklaşmıştı, tepeye gidecek olanların yanına.
Günlerdir süren çatışmalarda nice özge canı yitirmişti bu yürekler, 44'ler gibi. Onları ve paylaşımlarını düşündükçe, ihanetçilere karşı kini ve öfkesi daha da derinleşiyordu yüreğinde ve beyninde. Mevzide otururken, birden yılların kokuşmuşluğunun tüm çirkinliğini aymazca üzerlerinde taşıyan peşmergeleri gördü. Attığı ilk kurşunla ihanete hedef oldu. Ardı arkası geldi.
Teslim alacaklarını düşündüler utanmazca. Beselerden, Mazlumlardan kalan direniş ruhuydu Bêritanlarda da somutluk bulan. Ülkeye sevdası, en önemlisi de kendini bütünleştirdiği, çözümlediği özgürlüktü Bêritan'ı Bêritan yapan! Attığı her mermide güzelleşen yanları çarpıcı görüyordu, öldürülen çirkinlikleri de. Mermilerinin yavaş yavaş azaldığını fark etti.
'Bijî Serok APO'
Peşmergeler yakınlaşıyordu kendisine. Son mermileri de kullandıktan sonra, silahını parçaladı Bêritan. Özgürlükten yana her şey tertemiz kalmalı dercesine.
Şaşırıp kalmıştılar. Böylesi bir direnişle karşılaşacaklarını ummamışlardı.
Son hayaline dururken Bêritan, umut ve sevda yüklü yüreğiyle, özlem duyduğu Özgürlüğe bir kez daha haykırdı:
"BİJİ BAŞKAN APO!" ve zılgıtlarla güzelliğin doruğunda seyretti savaşında da.
Korkmuştu peşmergeler böylesi gidişten. Korktukları kadar etkilenmişlerdi de yiğit Dersim kızının eyleminden. Ve Bêritan utandırmıştı onları kendilerinden.
Ve bugün,
O'na duyduğumuz özlemlerimizin ve sevdamızın simgesi olarak;
Ülkemizin en güzel çiçeklerinden yapılmış bir buket gönderiyoruz Lelikan diyarına, o güzel insana, KOMUTANLAŞAN BERİTAN'a.
Ve diyoruz ki,
'Onurumuzun korunağı uçurumlar
BÊRİTAN'ı
İhaneti solumayan solukların havası
BÊRİTAN'ı
Naftalin kokulu geçmişlerin çatlağı
BÊRİTAN'ı
Ölümünde BAHARIN TEK ŞARKISI
BÊRİTAN'ı
SEVİYORUZ!'
GÜLNAZ KARATAŞ KİMDİR?
Gülnaz Karataş (Beritan)1971'de aslen Dersimli olan memur bir ailenin çocuğu olarak Solhan'da (Bingöl) doğdu. İlkokulu Elazığ'da okudu. 1989'da İstanbul Üniversitesi İngilizce İktisadi Bilimler Fakültesi'ne kaydoldu. Okulun hentbol takımının kaptanı, en çok kitap okuyan öğrencisi, baskıya gelmeyen-katı kurallara karşı dik başlı özellikleriyle öne çıktı. 1989 Newroz'unda Kürt olduğunu öğrendi. 1990'da nişanlısıyla birlikte PKK saflarına katıldı. Halk içinde örgütlenme çalışmalarında bulunurken tutuklandı. Serbest bırakıldıktan sonra yönünü dağlara çevirdi. 9 Mayıs 1991'de Cudi dağında gerilla birliklerine ulaştı. Karataş, 1992'de takım komutanı olarak Şemdînan'a gitti. 24 Ekim 1992'de Güney Savaşı'na katıldı.
Kendi takımının etrafı çevrilen Karataş, kendisi savaşarak takımını savunmaya alır ve onların geri çekilmelerini sağlar. Bu sırada yanağından, kolundan ve göğsünden yaralanır. Son mermisine kadar savaşır. Sonra silahını parçalar. Parçaladığı silahına sarılır ve "Bijî Serok Apo" sloganını haykırarak kendisini yüksek kayalardan aşağıya bırakır... Beritan Kürdistan'da halk ve gerilla içinde bir efsane oldu. Adına şarkılar, şiirler yazıldı. Berîtan'ın gerilla saflarındayken tuttuğu günlüğü "Turuncu Destan Çiçeğim Özgürlük" adıyla kitaplaştırıldı.
RONAHİ ARARAT
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 22 Ekim günü saat 13.30 sularında Bitlis’in Lêlde alanında operasyona çıkan düşman askeri ile gerillalarımız arasında bir çatışma yaşanmıştır. Yaşanan çatışma sonucunda Adıl Amed – Sinan Peköz isimli gerillamız kahramanca savaşarak şahadete ulaşmıştır.
- Ayrıntılar