Kürdistan gerillaları hakkında son süreçlerde söylenmeyen söz kalmamış gibi. Yaşam şartlarımız, gerillaya katılım sebeplerimiz, içinde bulunduğumuz psikolojiler, nasıl kandırıldığımız gibi noktalarda başlayıp gerçekten gülünç düzeylere varan değerlendirmeler Türkiye basınında yoğun bir şekilde işleniyor. Böylesi yönelim ve saldırılar karşısında sesimizi duyurmaya çalışsak da sınırlı bir düzeyde kendimizi ifade ettiğimiz de bir gerçek. Bir özeleştiri konusu olan bu durum tabii ki sadece bizim sorumluluğumuz altında değil.
Karşımızda öylesine bir inkar sistemi var ki, toplumu ve onunla ilgili her alanı o kadar tekel altına almış ki önyargılar denizini aşıp ulaşmak oldukça zor oluyor. Hele bir de tarihte tüm özgürlük savaşçılarının başına geldiği gibi bir lanetlenme sıfatı olan terörist, bebek katili, şiddet düşkünü gibi ahlaki yargılarla suçlanmamız da araya girince sesimiz daha bir kısılıyor. Açıklama çabaları arasında, meramını anlatma çabaları arasında gerçek düşünce ve duygularımızı yansıtmakta zorlanıyoruz.
Kişilik haklarının yanı sıra toplum ve halk olmaktan gelen haklarımızın çiğnendiği, günlük soykırım politikalarıyla yüz yüze kaldığımız bir ortamda şüphesiz gerillanın her türlü saldırı ve söylem karşısında cevap olması da beklenemez. Her ne kadar söyleyecek sözümüz çok olsa da nefesimizi hakaretlere cevap olmak maksadıyla harcamamakta kararlıyız. Çünkü halkımızın özgür yarınları için daha çok çalışmak, mücadele etmek ve savaşmak zorundayız. Bu nedenledir ki bırakalım insanlığın en kutlu çocukları devrimci gerillalar karşısında havlamaya devam etsin bekçi köpekleri.
Dediğimiz gibi günlük bir soykırım tehdidi altındayız ve faşist Türk devletinin inkar ve imha siyasetinin son temsilcisi olan AKP hükümetinin ılımlı İslam çerçevesinde yaratmak istediği sistemde bize yer olmadığı artık açık bir gerçek olarak herkesçe görülebiliyor. En basiretsiz insanlar dahi eğer bilinçli bir saptırıcı ve yeminli düşman değillerse bunu görebilir.
Bu saldırı ve yok sayma karşısında Kürt halkı olarak tabii ki sessiz kalacak, teslim olacak değiliz. Bu süreçte her zamankinden daha fazla varlığımızı korumak ve özgürlüğümüzü kazanmak en temel bir hak olarak kendisini dayatmakta. Ya onurlu barış ya da görkemli direniş ikilemi içinde yürüyen süreçte barışçıl çözüm ihtimalinin kalmamasından kaynaklı artık görkemli bir direnişle Kürt halkının geleceğinin inşa edilmesi görevi tüm yakıcılıyla önümüzde duruyor. Bu inşa süreci çerçevesinde başlattığımız yeni mücadele döneminin haklılığı artık hiçbir güç tarafından gizlenemez, türlü oyun ve hilelerle saklanamaz.
Başlattığımız yeni stratejik mücadele döneminin ilk hamleleri olan gerilla eylemlilikleri bir yandan yeni sistemimizi kurmakta yol açıcı rol oynarken, bir yandan da yıllardır süren saldırılar karşısında bir intikam hareketi olarak faşist güruhları cezalandırmaktadır. Gerçekleştirdiğimiz bu eylemler ardından hem hareketimizin haklılığını tersi göstermek, hem de alınan darbeleri gizlemek için sivilleri hedef alıyormuşuz gibi bir izlenim yaratılmak isteniyor. Bir yandan yurtsever Kürt halkı faşist ordu ve emniyet güçleri tarafından katledilerek “bir Kürt daha eksildi” ırkçı mantığı üzerinden kazanç elde ettiklerini sanıyorlar, bir yandan da gerillalarımız hedef haline getirilerek Kürt halkı arasında nifak tohumları ekilmek, çelişki yaratılmak isteniyor.
Defalarca açıkladığımız gibi tüm eylemliliklerimiz için tek kırmızıçizgimiz sivillerin zarar görmemesidir. Buna rağmen sanki yürüttüğümüz gerilla mücadelesi tamamen şiddet düşkünü insanların amaçsız ve hedefsiz yürüttüğü bir saldırı dalgasıymış gibi yansıtılmak isteniyor. Bir yandan gerillanın eylem sonuçları gizlenmeye çalışılırken bir yandan da sivil katliamları yapıp üzerimize yıkarak kamuoyu nezdinde kör şiddet taraftarları olarak yansıtmak istiyorlar.
Bu kara propaganda bir yanıyla yenilgi ardında yaşanan şok ürünü olarak kafa karıştırıp gerillaya karşı tepki oluşturmaya çalışırken tabii ki bir yanıyla da gerillanın gerçek karakter ve mizacının tanınmaması, gerillaya karşı sempati duyulmaması gibi bir sonuç da yaratmak istiyor. Çünkü gayet iyi biliyoruz ki son yıllarda sadece Kürdistan toplumu içinde değil, Türkiye’de yaşayan çok farklı kesimlerde gerillaya ve Özgürlük Hareketine karşı bir sempati gelişiyor.
Salt ulusal bir hareket olmaması, tüm insanlığın sorunları karşısında geliştirdiği ideolojik, felsefi çizgi temelinde yarattığı çözümlerin uygulanabilirliği ve sonuç alıcılığının olması insanların ilgisini çekiyor tabii. Tüm ezilen sınıf, kesim, cins ve akımlar kendilerinden bir parçayı Özgürlük Hareketi’nin içinde gördüğünden özgürlük cephesi her geçen gün büyüyor ve bu sömürgeci erkek egemen kesimlerin çıkarları için hiç de iç açıcı bir manzara değil. Gerillaya saldırılması biraz da buradan geliyor aslında.
Tabii gerilladan daha fazla Önderliğimize yönelik saldırılarda bir artış var. Belki de gerilla karşısında çözüm olamamanın hıncını Önderliğimiz üzerindeki tecridi ağırlaştırarak çıkarmak istiyorlar. Bir yandan Önderliğimize olan bağlılığımızı bildiklerinden duygusal atmosfere kapılıp kontrolsüz ve zamansız eylemlere girmemiz isteniyorken bir yandan da Önderliğimizin esaretini bir şantaj olarak kullanıp “daha fazla ileri gitmeyin” mesajı veriyorlar.
Şunu herkesin bilmesinde yarar var. Biz, Özgürlük gerillaları olarak her şeyden daha çok Önderliğimiz karşısında hassasız. Önderliğimiz, gösterdiği insanüstü direniş ile İmralı işkence sisteminde geçirdiği 12 yılda onurun, şerefin, namusun her türlü baskı ve zor karşısında nasıl zafer kazanabileceğini göstermiştir. Yolumuzu aydınlatan en büyük güç olarak Önderliğimizin varlığı aynı zamanda büyük bir eğitici güç olarak da geleceğimizi çiziyor.
Tabii ki dostlarımız bunu böyle bildiği gibi düşmanlarımız da biliyorlar. Bu yüzden Önderliğimize yönelik baskı ve şiddeti geliştirerek üzerimizde psikolojik etki yaratmak, hedefimize yönelik yoğunlaşmalarımızdan alı koymak hedefleniyor. Bu alçakça olduğu kadar ahlak dışı yönelimlerin dozajına göre tabii ki bizim de verilecek cevaplarımızın olduğunun bilinmesinde de yarar vardır…
Görünen o ki Kürt halkının yaşadığı tarihin belki de en güçlü ve onurlu direniş zamanı bin yıllardır arzulanan özgür geleceği yaratmada dönüm noktası olacak. Böylesi bir süreçte halk savunma güçleri olarak bizler başta Önderliğimiz olmak üzere tüm değerlerimize yönelik gelişen saldırılar karşısında herkesin elinden gelenin üstünde bir direnişi göstereceğine duyduğumuz inancı bir kere daha belirtmek istiyoruz.
Pir Kemal
- Ayrıntılar

Basına ve Kamuoyuna!
1. 27 Haziran günü 20.00 ile 28 Haziran günü 02.00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Haftanin’in Şeşdara, Xantur yamaçları, Bêtalma ve Partizan Tepeleri, Bêtalma Vadisi ile Bezenikê alanlarına yönelik olarak TC ordusu tarafından havan ve obüs saldırısı yapılmıştır.
- Ayrıntılar

Basına ve Kamuoyuna!
1. 21 Haziran günü Gümüşhane’nin Kelkit kırsalında operasyona çıkan TC ordusu ile gerillalarımız arasında bir çatışma yaşanmıştır.
- Ayrıntılar

Basına ve Kamuoyuna!
1. 23 Haziran günü saat 21.30 sularında Van’ın Çatak ilçesine bağlı Gırê Sor karakolunun güvenliğini tutan nizamiye ve mevzilere yönelik olarak gerillalarımız tarafından bir eylem gerçekleştirilmiştir.
- Ayrıntılar

Basına ve Kamuoyuna!
1. 25 Haziran günü 05.00-16.00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Haftanin’in Girê Buhokê, Mila Bayê, Duavê, Duavê vadisi, Deşta Bırka ve Koordine ve Zendorê Biçûk tepelerine yönelik olarak TC ordusu tarafından havan ve obüs saldırısı yapılmıştır.
- Ayrıntılar

Halkımıza ve Kamuoyuna!
Son zamanlarda TC devletinin silahlı kuvvetleri ve güvenlik güçleri başta korucular olmak üzere sivil insanlarımıza dönük katletme eylemleri çok planlı bir şekilde geliştirilmektedir.
- Ayrıntılar
Dağlar ve insan arasındaki ince bağın kökeni, dağların insanı koruyan, kollayan ve doyuran özelliğinden alıyor. Dağlar insan için ana gibidir, evet dağları bir anaya benzetmek yerinde olur. Dağlar insanlık için önemli bir yer ifade ederken bütün uygarlıklar dağların etrafında, suların kenarlarında gelişirler. İlk uygarlığın Mezopotamya’da yani Zağros ve Toros eteklerinde olması, bu coğrafyanın önemini artırmaktadır. Niye diyecek olursak; arkeolojik kazılar ve ortaya çıkardığı bulgular ışığında, MÖ. 12000’lerden itibaren uygarlık beşiğinin merkezi Zağroslar demek abartı olmaz.
Yine ‘niye Zağroslar’ sorusuna cevap olarak, ilk devrimcilik tohumu burada atıldı. Duvar duvar evler burada şekil buldu. İlk ekinler özenilerek burada toplanıldı. İlk yaban hayvanları burada evcilleştirildi. Bu bölgenin kadınlarının elinden su içti bütün canlılar. El emeği ile kaba taşlara şekil verdi. İlk ateşi bu dağlarda yaktı. İnsanı ısıtan, yemeği çiğ yenmesinden kurtarandı. Mağaralarda iletişim için resim çizen insanlardı. İlk balta-kazma gibi aletleri yapandı. Çamurdan çanak çömlek yapıldı, kadınların elleriyle bu dağlarda. Ağıtlar yakıldı, bu gün adına müzik denilen. Zağroslar bu kadar ilki besledi bağrında. Ziraat ve tarım devrimi, aletler devrimi, Zağrosların destanında örüldü. Ondandır ki, tarihi Zağros’tan ele almak yerinde olur. Şimdi diyebiliriz ki insanın hayal ettiği, ütopyanın temiz ve doğal yaşamı burada mevcuttur. Ve bu dağların yaratıcılığı Sümerlerle zigguratlara kapatıldı, Sargonların kılıcı ile ekinleri toplatıldı.
Yok sayılmak istense de bu dağın ihtişamı, bazen bir rüyada, bazen bir şarkıda da, şiirde ya da destan ve öykülerde insanlık ütopyasında yaşatıldı. Kimi sosyalizm dedi, kimi de komünizm diyerek bu güne taşıdı. Yine maskesi deyişmiş sargonlar ve rahipler, özgürlük ütopyalarına saldırdı. İnsanlık, kimi Nuh’un gemisiyle kimi Dicle ve Fıtrat’la akarak, dağ eteklerinde toplanıp Zağroslara tırmandı. Çünkü burada geçmiş zamanın güzelliklerini, eşitliğini, özgürlüğünü içine çekebiliyordu.
Kartal yuvası, gerilla barınağı, insanlık tarihi gibi gerillanın güncesi içinde büyük anlam gülüdür. Ki ben, bugün Zağroslardayım. Bir tarafımda Cilo, bir tarafımda Çarçella, bir tarafımda Govendê. Bir yanı düşman istilasında. Türkiye, İran, Irak Kürdistan topraklarından da sınır oluşturur. Dört bir yanı sularlarla çevrilidir Zağros’un.
Tarihin avlusunda güneşe yürümektir Zağroslarda gerilla olmak. Emekle tarihi taşımaktır bugüne. Zağroslarda engin çetin ve sarp araziye direnç göstermektir, gerilla olmak. Serin, ay ışığında mehtapla gülüşmendir, Zağros’ta umuda sevdalanmak. Satê göllerinin etrafında papatya gibi sarı sarı renk vermektir evrene. Zağros’ta gerilla olmak dağ keçileri gibi uçurumlara tırmanmaktır. Bir uçtan bir uca, bir bulut gibi inmek ovalara, Avaşin maviliğine göz kırpmaktır, Zağroslarda gerilla olmak.
Zağros’ta gerilla olmak, kanından yaşam yaratmaktır geleceğe. Kanat açmak göklere, adım adım yürümektir Govendê’ye. Patikalar açmaktır zirveye ulaştıran, Zağros’ta gerillacılık. Düşman siperlerine keskin bakışlarla bakmak, ensesinde gölge olmaktır faşist jandarmanın. Varlığınla korku salmak zalimin gönlüne, yetim hakkına ilişene dur demektir. Kawa’nın örsü olmak Dehakların beyninde, Mazlumlaşmak üç çubukla Amed’de. Zilan’ın şarapneli olmaktır, üniformalı-sömürgeci bedene. Namludan çıkan bir kurşunun bir mevziyi devirmesidir Zağros’ta gerilla olmak…
Şerizat Rajan
- Ayrıntılar
Bugünkü ders çözümleme. Başkan giriyor derse. İşlenecek konuları belirttikten sonra giriş yapmaya başladı. Belliydi Zeynep Kınacı arkadaş üzerine konuşacağı.
"...
Parti içinde yaşanan müthiş biçimsizliğe bahane olamaz.
Çaresizlerin yeri, çaresizlerin yurdudur.
Hizmete layık olmayanlar semtimize bile uğramamalı.
Sizler için büyük sabrediyoruz. Bugüne kadar halen sizi anlamış değilim.
Bütün yaptıklarımla yetinmiyorum. Peki siz neyinize güvenip böyle rahat olabiliyorsunuz?
Sizin bu kişilik tarzınızla üç saniye bile yaşayamam..."
Bu ön girişten sonra Dersim intihar eyleminin büyük şehidi üzerine durmak istiyor Başkan Apo. Zeynep yoldaşın yazdığı raporun okunması ardından, değerlendirmenin daha iyi olacağını söylüyor. Başkan, kendisi okuyor. Göz gezdirir gibi, belirli, gerekli yerlerini okuyor.
"Bu mektup davaya bağlılığın bir manifestosuna daha da eklemek haddimize değildir. Ama manevi sorumluluğumuzun bir gereği, birkaç söz söylemek gerekiyor.
Bir intihar eyleminden çok, ileri bir saldırı boyutu olarak değerlendirmek gerekiyor.
Bu eylemin PKK'nin silahlı eylem çizgisinde en ileri ve belirgin yeri vardır. Bunu değil, diğer eylemleri intihar eylemleri olarak değerlendirmek gerekiyor.
Eylem, PKK'nin ideolojik-politik hattından kopuk değil.
PKK'nin adına eylem yapmanın, PKK'nin özünü kavramaktan geçtiğini gördük.
Mükemmel bir tarih özetlemesi yapıyor. Bunu görmüştür.
Gerçek PKK'liler böyle olur.
Biz, baharda insanlarımızı bir patlayabilecek bomba haline getireceğiz demiştik. Mesaj bu söylediklerimizin nasıl anlaşılması gerektiğini ortaya koyuyor.
Evet, bu bir intihar değil, ciddi bir saldırıdır. Diğer türlü değerlendirmek haksızlık ve hakaret olur.
Örgütsel bir bombadır. Yerinde ve etkileyicidir.
Burada bir kişi olarak, çok büyük bir gerçekleştirme düzeyidir.
Partinin zaferini kesinleştiren bir eylem çizgisidir.
Tarz nasıl olmalı, sorusuna cevaptır bu eylem.
Düşman genelkurmayının yıpratma savaşı bile, eylemin büyüklüğünü ve etkisini gösteriyor.
Döneme dayatılan eylemin en doğrusudur!
Artık sadece TC'nin değil, emperyalist güçlerin rahatları kaçacaktır.
Buna rağmen, verecek başka şeyimiz olsaydı, diyor.
En büyük eylemciler güvendikleri ve inandıkları değerlerden güç alarak yaparlar.
Kabul edilebilir yaşamın sınırlarına yürüyor.
Erkek de yapabilirdi, ama yapan kadındır. Kadının yaşadığı gerçeklikle ilgilidir.
Yaşamdan vazgeçenler asla böyle büyük eylemler yapamazlar.
Siz yenildikten sonra, her şeyi kaybettikten sonra ölmek için intihar eylemine giriyorsunuz.
Zaferin yakın olduğuna inanıyor.
Canımdan vazgeçip eyleme gidiyorum, bu kölelerin işidir.
Anlamlı bir yaşam için büyük bir eylemin bağlantısı vardır.
Bu yoldaşımın anısına bağlı kalacaksam; sözkonusu şerefsizlerin benim adıma saflarda bulunması bir hakarettir. Biri davanın kutsal ateşinde kendisini eritecek, diğeri de yaşama hakaret için saflarda rahatlık peşinde olacak!
Peki sizin yoldaşlığınız nasıl cevap verecek? Siz nasıl bağlılığınızı kanıtlayacaksınız? Sizin adınıza biraz endişeleniyorum.
Sizin erkekliğinizle bu arkadaşın kadınlığını yan yana getirdiğimizde, en karıcıl durumu yaşayan sizin bu erkekliğinizdir.
Dünyanın yardımıyla kazanamayacağımızı, bu çağrıya kulak vermekle, bu çağrıya bağlı kalmakla başarabiliriz."
Saat on bir buçukta Başkan'ın yaptığı çözümleme sonuçlandı.
Saat öğle iki buçukta tekrar sınıfa girdik. Bu kez Cuma arkadaş verdiği tarih dersine kaldığı yerden devam etti.
Hava çok sıcak.
PKK'nin Zindan Konferansı'nı yapması ciddi ve riskli bir olaydı. Ayrıca ulusal kurtuluş hareketleri içinde yapılan bir ilkti.
Zindan Konferansı neden riskliydi? On yılın üzerinde direniş, yine bu süre içerisinde bitmeyen işkence, zulüm, baskı ve ölüm vardı. Şimdi PKK zindan tutsaklarını el üstünde tutmuyor. Zindanda şekillenen kişiliği sorguluyor. Direnişleri değerlendiriyor, sapmaları düzeltiyor. Zindanlardan çıkan arkadaşlar beklediklerini değil, başka bir şey buluyorlar. Tepki gösteriyorlar. Bir kısmı partinin eleştirilerine anlam verip bütünleşirken, bir kısmı da yeni durumu kabullenemiyor.
Daha sonra Zindan Direniş Konferansı sonuçları, cezaevlerine de aktırılıyor ve orada da konferanslar yapılıyor.
Tehlike şurada: Tutsaklar, partinin bu tutumuna karşı çıkabilirdi. Ama sessiz kalmak, zindan kişiliğine dokunmamak daha tehlikeliydi. Örneğin Selim Çürükkaya, Cuma arkadaşa "bizden iki kişi Türk ordusuna gitseydi, bu orduyu rahat bozabilirdi" diyor.
Başkan Apo, zindandan çıkan arkadaşları kendi denetiminde eğitimden geçirmeden gerillaya ya da başka sahalara göndermedi. Böyle olması şarttı.
1990-91 ve sonrasında sık sık kepenk kapatma taktiğini eleştiriyor Cuma arkadaş. Bunun sık sık yapılması ve tekrarlanması, eylemin hem etkisini azaltıyordu ve hem de halkı ekonomik vd. yönlerden zor durumda bırakıyordu.
Savaşlarda bir dizi taktik-pratik saldırılar başarılmadan, stratejik saldırı gerçekleştirilemez. Dünyanın benzer savaşlarında da böyledir. Bu örnek, Güney Savaşı vesilesiyle verildi. Hatırlayın '92 yılını. Yani Ekim '92'de Güney Savaşı başlamadan önce, Şırnak'a baskın yapıldı. Hakkari'ye saldırıldı. Newroz'da katliam yapıldı. Ve daha başka yerlerde devlet güçleri terör estirdi. Amacına ulaşmayacaktı.
Kaldığımız yerden devam etmek üzere, dersi öğleden sonra saat beşi on geçe bırakıyoruz.
Akşam saatlerinde tur atarken, bir ara Kendal arkadaş bir türkü seslendirmeye başladı. Sordu bana: "Klam biliyor musun?", Hiç bilmediğimi ve bu konularda yeteneksiz olduğumu söyleyince, "Cudî" isimli türküye başlamıştı. Bir şehit arkadaş üzerine olan bu türkü müthiş güzeldi. Bunun üzerine bir Kürtçe şiir okudu. Bu şiir de güzeldi. Kürdistan kokuyordu, hem türkü ve hem de şiir... Kendal arkadaş şiir ve türkü üzerine açıklamalar da yaptı. Konuşkan bir arkadaş. Bir de Kürdistan'ın güzel coğrafyasından bahsetti. Hele Kürdistan şelalelerinden, dik ve derin vadilerinden bahsetmesi var ya, nasıl Kürdistan özlemini ayaklandırıyordu.
Saat akşam on sıralarında koğuşumuzun arkasında iki-üç arkadaş sohbet ediyordu. Bunlardan biri Medeni arkadaştı. Küçük Sabri arkadaş da vardı. O da çok konuşkan ve güler yüzlü bir arkadaşımızdı. Medeni arkadaş nereli olduğumu ve hangi eyalete gitmek istediğimi sordu. Cevap verdikten sonra, ben de kendisinin nereli olduğunu, nerede ve ne kadar sürede savaşta kaldığını sordum. Üç buçuk yıl savaşta kaldığını söyledi. Bingöl ve Palu'nun da, yeni oluşturulan Erzurum Eyaleti'ne dâhil olduğunu söyledi. Ayrıca bu eyaletin müthiş güzel coğrafyası olduğundan bahsetti.
Tercih bana kalırsa, Erzurum Eyaleti'ne gitmek isterdim, uzun yıllardır biriktirdiğim özlemini gidermek için. Başka ciddi hiçbir nedeni yok. Asıl önemsediğim Kürdistan'dır. Kürdistan kurtuluş savaşında yer almak diye bir hedefim vardır.
Bizde çoğunlukla Kürdistan'a duygusal bağlılık var. Olmasın demiyorum, yanlış görüp reddetmiyorum, ama tek başına yetmez duygusal bağlılık. Bağlılığın gerekleri bilimselleştirilmelidir. Yine bu yaklaşımlara politik perspektif egemen kılınmalıdır.
Eksik olan; politik ve tarihsel perspektiftir. Bir PKK'li için elde silah, güzel Kürdistan dağlarında savaşmak yetmiyor. Bir yurtseverin böyle bir hedefi olabilir, çok doğaldır, ama bir PKK'linin bu kadar daraltılmış bir hedefi olamaz. PKK'li savaşın komutasından daha aşağısını kabul etmemelidir. PKK'liliğin şartları ve gereklerini unutmamak gerekiyor.
Büyük bir olay olan Kürdistan, büyük insanlar ister.
Ş.Selçuk Şahan arkadaş
5 Temmuz '96
- Ayrıntılar

Basına ve Kamuoyuna!
1. 21 Haziran günü saat 20.00 sularında Amed’in Silvan ilçesine bağlı Başnık Karakoluna yönelik olarak gerillalarımız tarafından bir eylem gerçekleştirilmiştir.
- Ayrıntılar