Ben bir Filistin gerillasıyım. Eğitimimi Filistin’de gördüm ve askerliğimi Filistin’de yaptım. Bundan da hep onur ve gurur duydum. Yaşamım boyunca da hep böyle kalacağım.
Biz enternasyonalist birlikler olarak Filistin gerillası içinde emperyalizme ve siyonizme karşı savaşırken ortada HAMAS diye bir oluşum yoktu. Dolayısıyla sonradan türetilen bu gücün anlayışını ve mücadele tarzını baştan beri benimsemedim. Ancak bu durum, hiçbir zaman küresel sermayenin tekniği ile donanmış İsrail saldırıları karşısında öfkemi azaltmadı. Her zaman emperyalist-siyonist saldırıya karşı direnen Filistin halkının ve çocuklarının yanında oldum.
Şimdi de İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırısı karşısında kalbim Filistin halkı ve çocuklarıyla birlikte atıyor. Kürtlerin hemen tamama yakınının benzer tutum içinde olduğuna inanıyorum. Mazlum ve Müslüman Kürt halkının kalbi her zaman Filistin halkıyla birlikte atar. Kürt çocukları Filistin çocuklarıyla kader birliği içinde olduğunu çok iyi bilir. Kürt kadınları özgürlüğe Filistin kadınlarıyla birlikte ulaşacağına inanır.
Adeta ortak kadere sahip olan bu iki halk, bugün de eşzamanlı vahşi bir saldırıya maruz kalmaktadır. İsrail Gazze’ye saldırırken, adının “Irak Şam İslam Devleti” olduğu söylenen bir örgüt de Kobanê’ye saldırmaktadır. Hem de bunu sözde “Müslümanlık ve Hilafet adına” yapmaktadır. Söz konusu örgüt, lideri Ebubekir El Bağdadi’yi “Halife ilan ettiğini” açıklamaktadır.
İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırısını anlayabiliyoruz. Çünkü o siyonisttir ve bu tür saldırıları hep yapıyor. Fakat Müslüman olduğunu ve Halifelik kurduğunu iddia eden IŞİD adlı örgütün, İsrail’in Filistin halkına yönelik saldırısına ses çıkarmazken ve adeta onunla eşzamanlı olarak Kobanê halkına ve Rojava Kürdistan’a saldırmasına elbette anlam vermekte zorlanıyoruz. Burada şu soruları sormaktan kendimizi alıkoyamıyoruz: Peki sözde Müslüman olduğunu iddia eden IŞİD adlı örgütün Müslümanlığı, mazlum ve Müslüman Kürt halkına, Kobanê halkına saldırmayı mı gerektiriyor? IŞİD’in hilafeti Kürt katliamı üzerinden mi gerçekleşiyor? Ebubekir El Bağdadi Kürt kanı üzerinden mi halife olmak istiyor? IŞİD adlı örgüt, mazlum ve Müslüman Filistin halkını katledenlere neden ses çıkaramıyor?
Bir yanda İsrail Devletinin Filistin halkına, Gazzeli çocuklara yönelik saldırısı, diğer yanda Irak Şam İslam Devleti adlı örgütün Rojava Kürdistan halkına, Kobanêli çocuklara yönelik saldırısı! Bu saldırılar eşzamanlı gerçekleşiyor ve kardeş iki halkı vuruyor. Dolayısıyla Kobanê’ye yönelik saldırı ile Gazze’ye yönelik saldırının aynı planın parçaları olduğundan asla kuşku duyulmuyor. Dolayısıyla Kobanê’ye ve Rojava Kürdistan’a saldıran IŞİD adlı örgütün, emperyalizmin ve siyonizmin zavallı bir taşeronu ve uşağı olduğundan da asla kuşku duyulmuyor.
Rojava Kürdistan “Kürtlerin Filistin’i” konumunda. Kobanê ise Rojava Kürdistan’ın kalbi durumunda. Nasıl ki Arap yurtseverliğinin kalbi hep Filistin’de attıysa, Kürt yurtseverliğinin ve demokratlığının kalbi de Rojava Kürdistan’da atıyor. Rojava Kürdistan’ın ortasında bulunan Kobanê ise, 19 Temmuz 2012 Özgürlük Devriminin başladığı, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan 1979 Temmuz başında kutsal Ortadoğu topraklarına doğru hicrete çıktığında ilk ayak bastığı yer oluyor.
Dolayısıyla IŞİD çetelerinin saldırıları Kobanê üzerinde yoğunlaştırmış olmaları bir tesadüf içermiyor. Tamamen bilinçli ve planlı bir saldırı oluyor. Bu temelde Rojava Kürdistan orta bölgesinden yarılarak 19 Temmuz Özgürlük Devrimi boğulmak isteniyor. Söz konusu saldırıdaki temel amaç Rojava Devrimini tasfiye etmek oluyor. Bundan asla kuşku duymamak lazım. Rojava Özgürlük Devrimini tasfiye etmek isteyenler taşeron olarak IŞİD’i kullanıyor ve ilk saldırı yeri olarak da Kobanê’yi seçmiş bulunuyor.
Peki kim bu güçler? IŞİD adlı provokasyon gücünün Kobanê saldırısı ardında kimler var? Şimdi birçok çevre bu soruların cevabını tartışıyor ve Kobanê’de olup bitenleri anlamaya çalışıyor. Genel planda soruların cevabı olarak şunlar söylenebilir: Küresel provokasyon gücü IŞİD’in Irak saldırısı ardında kimler vardıysa, Kobanê saldırısı ardında da onlar vardır. Rojava Özgürlük Devriminden kimler rahatsızsa, IŞİD’in Kobanê’ye yönelik saldırısı ardında onlar bulunuyor. Çünkü IŞİD’in Irak saldırısı ile Kobanê saldırısı aynı planın parçaları oluyor. Çünkü Kobanê saldırısı Rojava Özgürlük Devrimini boğma ve tasfiye etme planının bir parçası oluyor.
Bu planın sahibinin küresel kapitalist modernite güçleri olduğunu çok iyi biliyoruz. Bu planı hazırlayıp uygulamaya koyanlar ve pratikte yönetenler ABD, İsrail ve müttefikleri oluyor. Bu güçler Ortadoğu’yu yeniden bölüp parçalamak ve küçük parçalara ayırıp yutmak istiyorlar. Bilinen klasik böl-parçala-çatıştır-yönet politikasını uyguluyorlar. İsrail’in güvenliğinin böyle sağlanacağına ve Ortadoğu’nun küresel sermaye tarafından böyle sömürülüp yönetileceğine inanıyorlar. Bu çerçevede Rojava Özgürlük Devriminin “Demokratik Ortadoğu Konfederasyonu” hedefini kendileri için tehlikeli buluyorlar.
Bu planın içinde bazı bölgesel ve yerel güçler var. IŞİD’i destekleyen herkes aslında bu planın içinde ve ona güç veriyor. Suudi, Katar, Türkiye ve KDP bu güçlerin başında geliyor. İran, Irak ve Suriye yönetimlerinin de dolaylı olarak ve zaman zaman bu plana güç vermiş olduğu artık bir sır olmaktan çıkmış bulunuyor. Kimileri mezhebi, kimileri ise etnik çıkarlar nedeniyle bu planın destekleyicisi oluyor. AKP PKK’ye karşı mücadele ve KDP ile ilişkileri geliştirmek amacıyla bu planı desteklerken, KDP ise tamamen dar iktidar amaçları nedeniyle bu planın içinde yer alıyor. Bu güçler bir bakıma uzun vade açısından baltayı kendi ayaklarına vuruyorlar. Bunların hepsi Rojava Özgürlük Devriminin özgürlük, farklılıklara dayalı eşitlik ve demokrasi ilkelerinden korkuyorlar.
Rojava Kürdistan’da 19 Temmuz 2012’de başlayan ve üçüncü yılına giren Özgürlük Devrimi, Ortadoğu’da yaşanan kriz ve kaosa demokratik çözüm yolunu gösterir ve özgürlüğe yürüyen insanlığın önünü aydınlatırken, aynı zamanda küresel, bölgesel ve yerel gericiliğin de korkulu rüyası oluyor. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın teorik formülasyonlarının hayata geçirilmesini, yani demokratik modernite devriminin gerçekleştirilmesini içeriyor. Böylece Kürdistan Devrimine pratik bir hamle yaptırırken, Demokratik Ortadoğu Devrimi için de çekici bir kıvılcım oluyor.
Bu devrim üçüncü yılına girdi. Rojava Kürdistan gibi küçük ve pek elverişli olmayan bir alanda böyle bir devrimin iki yıl yaşaması bile aslında çok büyük bir mucize olma özelliği taşıyor. Bu devrimin doğuşu da bir mucizeydi, üçüncü yılına girişi de bir mucizedir. Kürt halkı Rojava Kürdistan gibi çok küçük bir alanda insanlığa yeni tarihi mucizeler kazandırmaktadır. Tabi bu, her gün şehit düşen yüzlerce kahramanın direnişi ve Kürt halkının topyekün bir direniş yürütmesi ile olmaktadır.
Kobanê direnişi böyle bir devrimci-demokratik yürüyüşün çok önemli bir halkası, adeta kilidi konumundadır. Bu halkanın kırılmasının tarihi devrim deneyimini kesintiye uğratacağı gibi, bu kilidin işler kılınması da Kürdistan ve Ortadoğu Devrimlerinin önünü açacaktır. Zafere ulaşan Kürdistan Özgürlük Devrimi Demokratik Ortadoğu Devrimine öncülük eder ve Ortadoğu’da demokratik uygarlık alternatifini geliştirirken, Ortadoğu kaosunda boğulan kapitalist barbarlığı da tarihin çöp sepetine atmayı başaracaktır
Bu temelde günümüz özgür insanlığının ışığı olan Rojava Özgürlük Devriminin üçüncü yılını selamlıyor, yeni tarihi mucizeler yaratan devrimcilerine de başarılar diliyoruz. 19 Temmuz Rojava Devriminin tüm kahraman şehitlerini saygı ve minnetle anıyoruz. Tüm Kürt halkını ve devrimci-demokratik insanlığı özgürlük ışığını korumak üzere Kobanê direnişine katılmaya ve destek vermeye çağırıyoruz! Devrim için, özgürlük için “Görev başına” diyoruz!
Selahaddin Erdem
Yeni Özgür Politika