Bayram günlerini yaşıyoruz.
Bayramlar kutsallığı ifade eder. Kutsallık ise bir halkın ya da halkların önemli dönemeçlerden geçerlerken ona kimlik kazandıran, karakter katan ve onu en iyi ifade eden olay ya da olayların hafızalara kazınmasını dile getirir. Özcesi kutsallık kalıcılaşmayı ifade eder.
Kürt halkının önemli tarihi dönemeçleri vardır. Bunların kimisi Kürt halkına köleleşmeyi ve başkalarının boyunduruğuna girmesini beraberinde getirirken, kimisi ise Kürt halkının bugüne kadar yaşamasını ve ayakta kalmasını sağlamıştır. Birinci durum lanetlilik olarak anılırken ikinci duruma ise dediğimiz gibi kutsallık atfedilmiştir.
Kürt halkının en büyük kutsal günlerinden biri olarak Newroz bilinir. Newroz esasta Ortadoğu halklarının başına musallat olmuş bir despotizmin Medlerin öncülüğünde neredeyse tüm Ortadoğu halklarının birleşerek bu insanlık karşıtı duruma başkaldırıyı ifade eder. Bu başkaldırı, o tarihte çok meşhur olan insan kellelerinden kaleler örmek, toplu sürgünler, toplu katliamlar yapan despotizmin son bulmasına yol açmıştır Newroz. Bu aynı zamanda Ortadoğu halklarının ortaklaşması, birleşmesi, eşitçe, özgürce, barış içerisinde birbiriyle dayanışarak yaşamanın da günüdür. İşte bunun için Newroz kutsallık derecesinde halen bugün de anılır, kutlanır ve hatırlatılır.
Kürtlerin tarihinde başka anlamlı günler de vardır. Ancak hiçbiri Newroz gibi kalıcı olmamış ve bugünlere gelememiş ve Kürt halkının belleğinde bu kadar yer edinmemiştir.
Kürtlere en çok karakter katan, Kürtlere en çok kimlik kazandıran ve bu bağlamda Kürtleri en çok kalıcılaştıracak olan Newroz dışındaki en büyük bayram ve kutsal günlerden biri de 15 Ağustos 1984 Eruh ve Şemdinli baskınıyla kutlanmaya başlanan diriliş bayramıdır.
15 Ağustos çok işlenmiştir, çok dile getirilmiştir. Kimisi bu olayı ilk kurşun teorisiyle izah etmiştir. Bir nevi köleci, düşürülmüş, kendine güvensiz, mütereddit kişiliğe karşı sıkılan ilk kurşun anlamında kendi sömürge kişiliğine sıkılmış kurşun olarak ele alınmıştır. Bunlar hiç şüphe yoktur ki doğrudur. Kimisi bu günü Kürt halkının uyanış günü olarak ele almıştır. Hiç şüphe yoktur ki bu da doğrudur. Ve kimisi Kürt halkının isyanı olarak ele almıştır. Hiç şüphe yok ki bu da doğrudur. Bunlar ve bunlara benzer değerlendirmeler çok yapılmıştır. Belki de daha çok da yapılacaktır.
Ancak 15 Ağustos’un bunlardan daha fazla şeylerde içerdiği bir o kadar da açıktır. Kürtlerin ataları olan Medlerin ve Magların M.Ö. 521–522 yılında uğradıkları Magamoni’den bu yana kendine gelemedikleri, başkalaştıkları, başkasına asker oldukları, başkalarına göre yaşadıkları bu bağlamda yönlendirilerek, iç çatışmalarla enerjilerinin boşa harcandığını tarihi okuyan herkes bilir. Kürtler tarihin çeşitli süreçlerinde elbette çok direnişler geliştirmişlerdir. Görkemli isyanlara kalkışmışlardır. Onurlarına düşkün bir halk olarak her zaman bir şeyler yapmak istemişlerdir. Ama biz de biliyoruz ki bu çabalar neredeyse her zaman sadece katliamlarla sonuçlanmamışlardır, aynı zamanda Kürtler yenilgilerinin ardından fiziki olarak bir kez daha boyunduruk altına alınırlarken onlardan arta kalanlar ezenlerin okullarında, saraylarında, kasrlarında özel eğitilerek kendi adamları yapmak için her şeyi yapmışlardır. Ve önemli ölçülerde bunu başarmışlardır da. En somut olarak 18. yy isyanları ardından Babıâli okullarında yetişen ve sonralarda Kürt halkının başına musallat olmuş Hamidiye Alayları Komutanları başta olmak üzere ne kadar hakların başlarına bela oldukları gösterilebilir. Bir nevi bir Mangurtlaştırmayı yaratarak geleceğin işbirlikçi tohumlukları yaratılmışlardır. Ve bu adeta Kürtlerin kaderi olarak 15 Ağustos bayramına kadar gelen ve yaşayan, yaşatılan bir gelenek olmuştur.
15 Ağustos işte bu kişiliğe ve Magomoni tarihine sıkılan bir kurşun olmuştur. Bu bağlamda ezik, büzük, kendine güvensiz, kararsız, kendisi olmaktan çıkarılmış kişiliğe vurulan ve sıkılan kurşun olmuştur. Ve bu aynı zamanda Kürdistan’da yaratılan bir kültürün yeniden doğması olmuştur. Bu ise geçmişte despotizme karşı halklar lehine ortaklaşarak, birleşerek geliştirilen bir başkaldırı kültürüdür. Ve bu kültür de ezik, büzük durmak yoktur. Bu kültürde arada kalmak yoktur. Bu kültürde kendine güvensizlik yoktur. Bu kültürde boyun eğme asla ama asla yoktur.
Bu kültürde direniş vardır, kendine güven vardır. Halklara sevda besleme vardır. Kardeşliğe sonuna kadar sarılma vardır. Kendisi ile barışık olarak halklarla barışık yaşamak vardır. Ve içi ile dışı bir olmak vardır. Bu ise uyumlu olan, hastalıklarda uzak, kaprislerde uzak yeni bir kişiliğin mayası vardır.
İşte bu yeni kişilik mayalanması bir Kültürel yeniden yaratılmadır ki buna Kültürel bir devrim demek yerinde bir tespit olmaktadır. Ve bunu yaratan ise 15 Ağustos 1984 diriliş bayramının kendisidir.
Yaşasın halklarımızın diriliş bayramı 15 Ağustos günümüz.
Kasım Engin